Bu Yazımızda Neler Bulacaksınız ? Göster
Nazım Hikmet Sözleri başlığı altında, hislerinize tercüman olacak en güzel sözleri bir araya getirdik. İçten, anlamlı ve dokunaklı cümlelerle dolu bu içerikte; ister kısa ister uzun, duygularınızı en güzel şekilde anlatacak ifadeler sizi bekliyor. Aşağıda sizin için özenle seçilmiş Nazım Hikmet Sözleri sözlerini bulabilirsiniz.
Nazım Hikmet Sözleri Aşk, Nazım Hikmet Anlamlı Sözleri, Nazım Hikmet Özlü Sözleri, Nazım Hikmet Sözleri Kısa, Nazım Hikmet Sözleri Şiirleri, Nazım Hikmet Sözleri Damar
Arkadaşlık ağaca benzer, kurudu mu bir daha yeşermez.
Artık ne geri gelmeni beklerim ne de ben gelirim. Nasılsa ben bir şey kaybetmedim, sen bensizliği seçtin. Karar senin.
Artık şaşırtmıyor beni dostun kahpeliği, elimi sıkarken sapladığı bıçak. Nafile, artık kışkırtamıyor beni düşman.
Aşkın bu denli sıradan olmadığına inanıyorum ben. Önce sıradanları yaşayacaksın ki, gerçek olanı anlayabilesin.
Bazen önemli olmamalı gidecek olan ya da gelmeyen. Çünkü bazen, başlaman gerekir her şeye yeniden.
Belki ben sana sevmeyi öğretemem, ama sen de bana, unutmayı öğretmezsin. Belki ben sana kavuşmayı öğretemem, ama sen de bana, ayrılığı öğretemezsin.
Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya.
Benim idealimdeki rejim olsa, ben de seni astırırdım. Sonra da darağacının altına oturup hüngür hüngür ağlardım! (Necip Fazıl’ın “Benim idealimdeki rejim olsa seni astırır, sonra da mezarını türbe yaptırırdım” sözüne cevaben)
Benim kelime hazinem çok geniştir, derdim. Senin bir kelimene yetemedim; git, ne demekti sevgilim?
Benim sevdasında bencil; ama yüreğinde sağlam sevdiğim. Aklıma gelişini seveyim: ne güzel darma duman ediyorsun beni.
Bilmezden gelişim, aptala yatışım kaybetme korkumdan değil; karşımdakilerin yalan söyleme potansiyellerine olan merakımdandır.
Bir gülüşün ateşiyle yakmasını biliriz ölümün önünde sigaramızı.
Bir gün bensizlik çalar kapını. Benli dünleri düşünür, avunursun. Sanma ki yalanlar içinde, ben gibi bir doğru bulursun.
Bir meltem olacak rüzgârım dahi kalmadı benim. Dağlara çarptım her esişimde. Yollara küfrettim her gidişinde.
Biz başka severdik. O yüzden başka sevemedik.
Biz; ince bel, ela göz, sütün bacak için sevmedik güzelim. Gümbür gümbür bir yürek diledik kavgamızda.
Büsbütün unuttum seni eminim, maziye karıştı şimdi yeminim, kalbimde senin için. Yok, bile kinim, bence sen de şimdi herkes gibisin.
Büyük bir hayal kırıklığı yaşayıp ben artık kimseyi sevemem deme! Unutma ki, en güzel çiçekler mezarlıklarda yetişir.
Büyük insanlığın toprağında gölge yok, sokağında fener, penceresinde cam, ama umudu var büyük insanlığın, umutsuz yaşanmıyor.
Cebimde yoktu, yüreğimden verdim.
Durup dururken hiç bitmeyecekmiş gibi bağlanıyorum başladığım güne ve her seferinde sen çıkıyorsun suyun yüzüne.
Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini.
Ellerine dokunmak isterim, dokunamam arkasından camın. Ben bir şaşkın seyircisiyim gülüm, alacakaranlığımda oynadığım dramın.
Evet. Belki umudum kalmadı geleceğimden; ama asla pişman değilim geçmişimden.
Geçtim putların ormanından baltalayarak, ne de kolay yıkılıyorlardı.
Gerçek yaşamdan kaçan ve onunla bağıntısız konuları işleyen kimse, saman gibi anlamsızca yanmaya yargılıdır.
Gidenin arkasından gelen gideni bulacak mı zannediyorsun?
Gökyüzünde atomlu tek bulut kalmayıncaya kadar, malı mülkü, aklı fikri, canı neyi varsa verebilmeli büyük hürriyete şiirlerimiz.
Hani derler ya ben sensiz yaşayamam diye işte ben onlardan değilim ben sensiz de yaşarım; ama seninle bir başka yaşarım.
Hapşurduğumda; çok yaşa, iyi yaşa yerine benimle yaşa deseydi keşke. Bende; sen de gör değil de, emrin olur deseydim sessizce.
Her gelen sevmez ve hiçbir seven gitmez unutma. Bil ki; giden dönüyorsa sevdiğinden değil, kaybettiğindendir aslında!
Hiçbir korkuya benzemez halkını satanın korkusu.
Hoş geldin! Biz bıraktığın gibiyiz. Ustalaştık biraz daha taşı kırmakta, dostu düşmandan ayırmakta.
İçimde mis kokulu kızıl bir gül gibi duruyor zaman.
İnsanlar işine gelince değil de vicdanına değince iyilik yapsalardı; bugün çıkar ilişkileri değil, gerçek sevdalar yaşanırdı!
İnsanların kanatları yok, insanların kanatları yüreklerinde.
İşin en aşağılık tarafı şu ki yavrum, galiba yalnızlığa alışıyorum.
Kadınlarımızın yüzü acılarımızın kitabıdır. Acılarımız, ayıplarımız ve döktüğümüz kan karasabanlar gibi çizer kadınların yüzünü.
Kelebek misalidir aşk; anlamayana ömrü günlük, anlayana bir ömürlük!
Kim bilir; masalınızın kahramanı, başka bir hikâyenin figüranı olmaya gitmiştir belki de. Değer mi gitmesine, gitmezdi değmese.
Kimselere anlatamadım. Kendime bile, ola ki ağzımdan kaçırır, bir daha tutamam seni.
Korkma giderken ‘b’yi alıyorum, gerisini sana bırakıyorum. Ne de olsa sen bitirdin bizi. Öyleyse sende kalmalı ‘izi’.
Memleketim: Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya, kurşun kubbeler ve fabrika bacaları benim o kendi kendinden bile gizleyerek sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.
Memleketimi seviyorum çınarlarında kolan vurdum, hapishanelerinde yattım. Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.
Ne acıdır insanın bildiğini anlatamaması. ‘Ben’ deyip susması, ‘sen’ deyip ağlamaklı kalması…
Ne ben sana kızarım ne de zatın zahmet edip bana kuşsun. Artık seninle biz, düşman bile değiliz.
Ne ben Sezarım, ne de sen Brütüssün. Ne ben sana kızarım ne de zatın zahmet edip bana kuşsun. Artık seninle biz, düşman bile değiliz.
Ne kadar seviyorsun dersen; o kadar işte. Tavanı kadar sokağın ve dibi kadar cehennemin…
Ne kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması. Ne kötüdür ona an kadar yakın, bir asır kadar uzak olması!
Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, şiirler yazdın. Peki, o ne yaptı? Deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta.
Özlemin azı çoğu olmaz, ağırdır işte.
Pişman değilim yaşadıklarımdan, öfkem belki de yaşayamadıklarımdan.
Pişman değilim! Sadece dön bak arkana; ne için, nelerden vazgeçtin? Neler dururken, sen neyi seçtin.
Sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.
Sende uzaklığı; sende ben, imkânsızlığı seviyorum.
Seni seviyorum, ama nasıl, avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp parmaklarımı kanatarak kırasıya, çıldırasıya.
Sevdiğin müddetçe ve sevebildiğin kadar, sevdiğine her şeyini verdiğin müddetçe ve verebildiğin kadar gençsin.
Sevmek, sevdiğin kişiyle birlikte olmak değildir unutma! Çünkü aşk; onunla yaşamak değil, onu yaşamaktır aslında.
Şair başarılı olmak için, yapıtlarında maddi yaşamı aydınlatmak zorundadır.
Topraktan öğrenip kitapsız bilendir. Hoca Nasreddin gibi ağlayan, Bayburtlu Zihni gibi gülendir. Ferhat’tır. Kerem’dir. Ve Keloğlan’dır.
Umuda bin kurşun sıksa da ölüm, unutma! Umuda kurşun işlemez gülüm.
Ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine. Onlar ki; toprakta karınca, su da balık, havada kuş kadar çokturlar. Korkak, cesur, cahil ve çocukturlar.
Ve benim birdenbire yüzünü değil, gözünü değil, sesini göresim geldi.
Ve bir gün ekler Nazım Hikmet mektubunun sonuna; herkese selam sana “HASRET”
Vicdanla birlikte, şeref ararım ben sevdiklerimde. Her zaman doğru değildir elbet seçimlerim; zaman gelir, şerefsizleri” de severim.
Yağmur yağıyordu boyuna, sözü onlar alıp dediler ona: “Daha pazar kurulmadı kurulacak. Esen rüzgâr durulmadı durulacak. Boynu daha vurulmadı vurulacak.
Yalnızlık insana çok şey öğretirmiş. Ama sen gitme, ben cahil kalayım.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin. Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için.
Yapraklara dallara, yeşillere, allara, nice nice yıllara gülüm, nice nice yıllara. Yaprak dala, al yeşile yaraşır, gayri bundan böyle vermem seni ellere.
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine…
Yaşamak ümitli bir iştir sevgilim. Yaşamak seni sevmek gibi ciddi bir iştir.
Yazılarım otuz kırk dilde basılır, Türkiye’mde Türkçemle yasak!
Yolunu beklerken daha dün gece, kaçıyorum bugün senden gizlice. Kalbime baktım da işte iyice; anladım ki sen de herkes gibisin!
Yürekli bir kadının başı, yüreksiz bir erkeğin omzuna ağır gelir!